Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dünya İkinci Kez Kana Doyuyor...

Resim
Gleiwitz Radyo İstasyonu, Avrupa'nın en uzun ahşap yapısıdır.  31 Ağustos gecesi Alman topraklarında, Polonya’nın sınırında bulunan Gleiwitz radyo istasyonunda hareketlilik başlamıştı. Radyo istasyonu Polonyalı sabotajcılar tarafından kuşatılmış ve radyoda Lehçe olarak Alman karşıtı yayın yapılmıştı. İstasyona saldırırken Alman güçleriyle Polonyalı birlikler arasında çatışma çıkmış, Franciszek Honiok isimli bir işgalci de öldürülmüştü. Nazi Almanyası bu saldırıyı bahane ederek Polonya’nın işgaline karar vermişti…  Fakat bu saldırının savaş çıkartabilmek için uluslararası bir bahane olarak kullanmak amacıyla Nazi güçleri tarafından gerçekleştirildiği, ölen Franciszek Honiok’un ise Gestapo tarafından “Polonya sempatizanı” olduğu için bir gün önce tutuklandığı savaş bittikten sonra mahkemede anlaşılacaktı. Sınırda buna benzer 21 olay daha Himmler’in emriyle Naziler tarafından başlatılmış ve “Polonya’nın Almanya’ya saldırdığı” izlenimi verilerek savaşın yolu açılmıştı…

6-7 Eylül Olayları 2. Bölüm: Ve Büyük Utanç Başlıyor...

Resim
Kalabalık sloganlar atarak İstiklal Caddesi'nde Rumların sahibi olduğu dükkanlara yöneliyordu. Bir çoğunun elinde kamyonlarla İstiklal Caddesi'ne indirilmiş olan sopalar, baltalar, kazmalar vardı. Kimisi ise kendisi getirmişti sopasını, baltasını... Hepsinin ağzında aynı slogan vardı ve bu slogan bütün Taksim'i inletiyordu: "Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır, Rumlar p.çtir, p.ç kalacaktır!" Bu bölümü okumadan önce lütfen birinci bölümü buraya tıklayarak okuyunuz. Hareketin öncülüğünü yapanlarsa, dönemin aklı başında gençleri olan üniversite öğrencileriydi. "Kıbrıs Türktür" derneğinin provokasyonu sonucu bu yürüyüşe başlayan üniversiteli milliyetçi gençler, halka önderlik ediyordu. Fakat kalabalığın yürüyüşle sakinleşecek gibi bir tavrı yoktu. Üniversiteli gençler yerlerini öfkeli kalabalığa bırakmak zorunda kalmıştı... Çevre illerden "İstanbul'u gezmek amacıyla" getirilen insanlar da milliyetçilerin provokasyonuyla meydana yönel

6-7 Eylül Olayları Yazı Dizisi 1. Bölüm : Olaylar Nasıl Gelişti?

Resim
Türkiye için utanç günleriydi bunlar... O dönem tribünlerin efsane gözüyle baktığı Lefter'in evi, iki gün önce Büyükada sokaklarında sohbet ettiği, çayını içtiği arkadaşları tarafından taşlanmış, içeriye girmeye çalışılmış ve Lefter altı patlar silahıyla kapı önünde bütün gece nöbet tutmak zorunda kalmıştı. Kapı önündeki bağırışlara ise kulaklarını tıkamaya çalışıyordu Lefter, en yakın arkadaşları "Vurun şu gavura!" diye bağırıyordu çünkü... İlk resimde Türkiye Cumhuriyeti Cumburbaşkanı Celal Bayar Yunanistan Kralı 1. Paulos ile birlikte. (1952) İkinci Resimde Kral 1. Paulos ve eşi Fener Rum Patriği ile birlikte.  1945'ten sonra, 2. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda, Türk-Yunan ilişkileri çok ilerlemiş; "eski düşman yeni müttefik" sloganları dolaşır olmuştu. Yunan Kralı ülkemizi ziyaret ediyor ve halkın sevgi gösterileriyle karşılanıyor, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar Yunanistan'a gidiyor ve halk çiçeklerle karşılıyordu. Fakat

Holodomor... Ukrayna'da Açlığın Tanımı

Resim
Holodomor... Ukrayna dilinde "açlıkla ölmek" anlamına geliyor ve Ukrayna'nın soykırım olarak saydığı büyük bir olay... Stalin'in "Avrupalıların 150 yılda gerçekleştirdiği devrimi 5 yılda yapmak zorundayız" demesinin sebebi, ülkesinin çağdaşlıktan ve moderniteden uzak olması ve güçlü bir endüstrisinin olmamasıydı. Bu yüzden uyguladığı 5 yıllık kalkınma planının en büyük adımı, çiftçilerin ürettiklerini ihraç ederek, gelen parayı kaynak olarak kullanmaktı. Plan işe yaradı da, Rusya gerçekten 1941 yılında, 2. Dünya Savaşı'na girmeden önceki haline göre çok bir sanayiye sahipti. Sanayi üretimi %100'den fazla artmış, modernizm oranıysa inanılmaz oranlarda yükselmişti.  Fakat bu reform, ülkenin en büyük tarım kaynağı olan Ukrayna'da başlatılmıştı. Ukrayna'da köylüler zorla devlet için üretime yönlendirilmiş, toprak sahiplerinin toprakları ellerinden alınıp kamulaştırılmış, itiraz edenler çalışma kamplarında sürgüne gönderilmiş, isyan edenl

Srebrenitsa Anısına: Gönderilmemiş Mektup...

Resim
Gözbebeğim; Yağmur yağıyor,güneş açıyor ve sonra tekrardan yağmur başlıyor. Pencereye damlalar vuruyor,ben yine seni hatırlıyorum. Birkaç ay öncesine gidiyorum,korkuyorum... Yıllar önce verdiğin mızıkayı cebimden çıkarıp çalıyorum bazen... Bu dört duvara alıştım. Şayet vaktinden önce özgürlüğüme kavuşursam,seni bulamamaktan korkuyorum. Sadece benimsediğim seni... ''Esaret'in Bedeli''nde  kütüphane görevlisi yaşlı Brooks'un korkusu ya da. Sahi ben ne yapacağım? Uzun bir geçmişi ardında bırakmış ben... ''Her şey zaman da'',diyordun. Zamanı sadece bir yalan olarak görüyordum,avutulmak için bir söz,kendini kandırmaca. Zamanı yenmek için yazı yazıyorum sana,güya alışıyorum... Ama hayır,birlikte geçirdiğimiz zamanı iyi pişmemiş bir yemek gibi koyuyor önüme. Belleğim şirazesinden çıkıyor. Trajedi... Bazı geceler aksediyor ama,çekilmez oluyor öyle zamanlarda. Bir şey hatırlıyorum,tek bir hareketten oluşan alakasız bir anı... Beş yaşında bir

Srebrenitsa Katliamı : Onların Suçu Müslüman Olmaktı...

Resim
Avrupa'nın göbeğinde en verimli, en bereketli topraklarındayız. Annemler Almancı olduğu için arabayla Almanya'ya giderken, eski Yugoslavya'da gördüklerini anlatırdı. Doğu Karadeniz görmüş birisinin, oradaki yeşillikten ve doğadan övgü dolu sözlerle bahsetmesi çok şaşırtmıştı beni. Fakat 90'ların başından itibaren, bu coğrafyada işler iyiye gitmemeye başlamıştı... Not: Yazıyı okurken yukarıdaki parçayı dinlemenizi tavsiye ederiz.  Bölgedeki Sırp güçleri hem Hırvatlarla hem de Boşnaklarla iyi geçinememekteydi. Önce 1991-1995 yılları arasında yapılan savaşlarla Hırvatlar, Sırp güçleri kontrolündeki Yuguslavya'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiler. Boşnaklar da Sırp güçlerinin baskı ve zulümlerinden yılmış, adeta her gün ölümü bekler gözlerle yardım bekliyorlardı. Sırp güçlerinin kontrolündeki bölgelerde Boşnak nüfusa gün geçtikçe yapılan zulüm artıyordu.  Yıl 1993'ü gösterdiğinde ise artık insanlık onurunu kaybetmiş Sırp güçleri Boşnaklar

İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye: Taraf mıyız? Tarafsız mıyız?

Resim
Ülke kıtlıktan kasıp kavruluyordu. İsmet İnönü'ye karşı ülkeyi ekonomik kıtlığın pençelerine ittiği için bir öfke birikiyordu. Ülke Kurtuluş savaşından çıkalı 20 yıl olmuş ve İsmet İnönü ülkeyi savaşa sokmamaya çalışırken bir yandan da kıtlıkla mücadele etmek zorundaydı. Ekmek karneye bağlanmış, zenginlerden ve özellikle gayrimüslimlerden yüksek vergiler toplanmaya başlanmıştı. Kısacası İnönü, ülkeyi savaşa sokmamak için her yolu denemişti.Bir gün yanına gelip "Sizin yüzünüzden şeker yiyemiyorum. Bizi parasız bıraktınız." diyen bir çocuğa "Belki şekersiz kaldın ama babasız kalmadın..." demişti.  Türkiye'de işler kötüye gidiyordu. Zaten yeni bir savaştan çıkılmış, halk perişan bir şekildeyken nereden çıkmıştı bu savaş? Aslında devlet adamları, Büyük Önder Atatürk'ün öngörüsü sayesinde bu savaşın geleceğini biliyorlardı. Atatürk 1931 yılında Amerikalı General McArthur'a  "Versay Antlaşması I. Dünya Savaşı'nı hazırlayan nedenlerin h

Dresden: Tarihe Gömülen(!) Tarihi Şehir...

Resim
1890'larda Dresden Takvimler 1945'in Mayıs ayını gösteriyordu... Ruslar Berlin'e girmiş ve İkinci Dünya Savaşı'nı bitirmek üzereydiler. Erkekler için savaş çoktan bitmişti. Ya teslim olmuşlar ya da savaşta ölmüşlerdi. Fakat kadınlar için savaş bitmemişti. Ruslar gördükleri Alman kadınlara hiç düşünmeden tecavüz ediyorlardı. Alman bir bayanın anlattıkları buna en büyük örnekti : "Bir tane Rus askeri beni yere fırlattı. Başım merdiven basamaklarındaydı. Askerlerden biri etrafı gözetlerken, biri elbiselerimi yırtıp, bana acımasız bir şekilde tecavüz etmişti.". Fakat aynı kadın şunları da demişti:  " Fakat o sıralar, tepemde bir Amerikan olmasındansa, karnımda bir Rus çocuğunu taşımayı tercih ederim ". Bu Alman kadının bahsettiği, müttefik kuvvetlerinin Almanya üzerinde gerçekleştirdiği inanılmaz ölçülerdeki hava saldırılarıydı. İngiliz ve Amerikan kuvvetleri bütün Almanya'yı  acımasızca bombalamışlardı.  Bugüne kadar sizlere hep Joseph Meng